Başlangıç > Genel > Kompozisyon Örneği – Kompozisyon örnekleri

Kompozisyon Örneği – Kompozisyon örnekleri


KONU: “ACINDIRIRSIN ARSIZ OLUR, ACIKTIRIRSIN HIRSIZ OLUR.’

Ana
fikir: Ana ve babalar, çocuklarının maddî ve manevî ihtiyaçları
karşısında anlayışlı ve olgun davranmazlarsa onların ahlâkını bozarlar.

(Bu konuda kompozisyon yazmaya girişilmeden önce, çocuk eğitiminde ailenin ne kadar büyük rol oynadığı üzerinde düşünülmelidir).

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“Çocuk
yetiştirmek, onu kişilik sahibi bir insan olarak topluma kazandırmak,
hiç şüphesiz dünyanın en zor işlerinden biridir. Sağlam karakterli
insanlardan meydana gelen huzurlu bir toplumun gerçekleşmesi için
eğitime son derece ihtiyacımız vardır. Büyük Fransız romancısı Victor
Hugo, Sefiller adlı eserinde, insanları aydınlıkta ve karanlıkta olmak
üzere iki kısma ayırır. Karanlıkta olanlar, cahillerdir; onların
aydınlığa kavuşması için büyük yazar; “İnsanlara biraz ışık gerek” diye
haykırır. Bu ışık, eğitimdir.

Eğitim deyince, aklımıza hemen okul,
öğretmen, kitap kavramları gelir. Oysa, eğitimin temeli ailede atılır.
Çocuk her şeyden önce ailesinin; en yakınlarının etkisi altındadır.
Cahil, kaba, görgüsüz bir anne baba tarafından yetiştirilen çocukta
düşünüş ve davranış bozuklukları görülür. Anne babanın yersiz ve yanlış
davranışları, çocuk karakterinin gelişmesinde olumsuz bir etken olur.

Çocuklarını
dengeli ve ruhen sağlıklı olarak yetiştirmek isteyen anne babalar,
kendi davranışlarına son derece dikkat etmelidir. Çocuğu başı boş
bırakmak, çok sıkmak gibi aşırı ve yersiz davranışlar üzücü sonuçlar
verip karakterin çarpık gelişmesine sebep olabilir. Öyle ki,
dengesizlikleri okul eğitimi bile kolay kolay gideremez. Sonuçta,
topluma dengesiz bir şahsiyet katılmış olur.

————————————————–

KONU: “ADAMIN İYİSİ İŞ BAŞINDA BELLİ OLUR.”

Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:

Yaptığı
iş, o insanın karakterini gösterir. Çevrenizdeki çalışan insanları
gözleyiniz. Türlü karakterde olan insanların işleri karşısında
tutumlarını izleyip düşününüz. Herkesin aynı istek ve iyi niyetle
çalışmadığını göreceksiniz.

. Düşünce Düzeni:

1 – İyi adam (özellikleri, davranışları, tutumu).

2 – İyi adam (karakter) – İş ilişkisi (iyi adamın işine karşı tutu

mu).

3 – Genel yargı, ders veya sonuç.

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“İyi
adam, sağlam karakterde olan, iyi düşünen, iyi duygulara sahip olan,
iyi hareket eden, iyi niyetli insandır. Ruhunu eğittiği içindir ki
birtakım zararlı davranışlardan ve zaaflardan uzaktır.
Çevresindekilerin çıkarlarını en az kendi çıkarları kadar düşünür,
kayırır. Yardımseverdir; hak yemez, yalandan kaçınır.

“İş insanın
aynasıdır” derler. Bu söz bize karakterle iş arasındaki bağlantıyı özlü
bir şekilde anlatır. İyi adam, yaptığı işe kendini bütünüyle verdiği,
çalışmayı en büyük görev saydığı ve yaptığının mükemmel olmasını
istediği içindir ki canla başla çalışır. Kaytarma, işi başından atma
yollarını araştırmaz; bunun, insanın hem kendi kişiliğine hem de
çevreye karşı bir küçülme olduğunu bilir. Böyle, işlerine karşı iyi
niyetli bir çalışma eğilimi içinde bulunan kimseler, ilk bakışta belli
olur. Kendilerini işlerine kaptırmışlardır. Bir dakikalarını bile boş
geçirmek istemezler. Bütün dikkatleri işleri üzerinde yoğunlaşmıştır.
Sağdan soldan gelen etkilere uymazlar, zararlı eğilimlere kapılmazlar.
Derin bir sorumluluk duygusuyla yaptıklarının daima en iyi, en başarılı
olmasını isterler. Bu amaçlarına ulaşırlar da…

Toplumun kalkınması
için böyle sağlam karakterli, güvenilir, çalışkan bireylere ihtiyaç
vardır. Bir insan kendisine verilen işleri canla başla, gerçek bir
sorumluluk duygusuyla, en iyi şekilde yapmağa çabaladığı an, sağlam ve
saygıdeğer bir kişiliğin temellerini atmış demektir.

———————————————————

KONU: “ADAM ADAMA YÜK DEĞİL, CAN GÖVDEYE MÜLK DEĞİL.”

Ana fikir: **ümü düşünerek insanlara katlanmak gerekir.

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“İnsanoğlu,
başı sonu sırlarla dolu, göz kamaştırıcı bir evrenin aldanışlar içinde
bulunan varlığıdır. Dünya zevklerine kapılmaya, kendi öz çıkarları
uğruna türlü çılgınlıklar yapmaya niyetlidir; dünya malının
heveslisidir. Daima rahat ve huzur peşinde koşar. Kendi huzurunu
ararken başkalarının varlığı birer engel olarak ortaya çıkar. Sosyal
hayatın olduğu yerde karşılıklı yardımlaşmaların, fedakârlıkların,
eziyetlerin olması doğaldır. Ama çıkarına düşkün insan, bunu bir türlü
kabul etmek istemez. Çevrenize şöyle bir kulak kabartırsanız, herkesin
birbirinden yakındığını işitirsiniz. Gün geçtikçe maddeye doğru yönelen
insan, dünyaya gelişimizin gerçek gayesinin insanları sevme, iyilik ve
yardım etme olduğunu bilmezlikten gelir. Hatta, dünya nimetleri onun
gözünü öyle kamaştırır ki, bunun dışında kalan şeyler üzerinde
düşünmeye bile yanaşmaz. Zevklerin ortasında insan, kendisini ölümsüz
bir varlık olarak görür veya böyle bir aldanışa kapılmayı hissiyatına
daha uygun bulur. Kendini, kendi dünyasının biricik hâkimi sanır. Oysa,
insanlara biraz düşünce ve alçak gönüllülük gerekir. Şu pırıl pırıl
parlayan evren ruhumuzun fazilet ışıklarını söndürmemeli, hatta daha da
nurlandırmalı. Yaşayışımızın tanrısal sırrı unutulmamalı. Bize bir
nimet olarak verilen hayatın temel amacı gözden kaçırılmamalı. Bir gün
öleceğimizi düşünerek maddî hırs ve zevklere başkalarını feda
edercesine kapılmaktan kendimizi alıkoymalı; ardımızda iyi bir isim
bırakmak için insanları sevmeli; onlara yardım eli uzatmalı, onlarla
birlik olunmalıdır. İnsanlığın maddî ve manevî kurtuluşu için hepimize
düşen bir görev vardır. Bunu unutmayalım.”

———————————————-

KONU: “ÂLİM UNUTMUŞ, KALEM UNUTMAMIŞ.”

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“Uygarlık
ateşin bulunmasıyla başlar denir ama, benim*uy-garlık ve kültür
anlayışıma göre; gerçek başlangıç, yazının bulunmasıdır. Ömrün
geçiciliğini kavrayan insanlığın, kendi yaratıcı gücünü ispatlamaya
kalkışması, geçen zamana hâkim olmak istemesi ve bedenen ölse de manen
yaşama düşüncesiyle yazıyı icat etmesi, sanıldığından da önemli bir
olaydır.

İnsan aklı ve hayal gücü tükenmez bir hazinedir. Bilginler,
dahî sanatçılar, tanrısal bir ilham ve şahsî çalışmalarıyla bu hazineyi
gereğince kullanmasını bilirler. Bugünkü uygarlık ve kültürün parlak
bir seviyeye ulaşması hep onların çalışması sayesindedir. Ama nasıl bir
çalışma? Acaba bir buluşu, bir gerçeği, bir parlak düşünceyi yazıyla
ifade etme olanağı olmasaydı, insanlık böylesine ileri gidebilir miydi?
Şüphesiz, hayır… İfade ve ifadeyi kayıt, yani; yazma veya bir eser
meydana getirme, sürekli bir ilerleme ve manen ölümsüzlük demektir. Ne
kadar kuvvetli ve dahiyane olursa olsun, yalnız hafızaya hapsedilen
düşünce veya fikir sonunda sönmeye, unutulmaya mahkûmdur. Ama bir
yazılı anlatım, bir eser, doğusundaki tazelik, güzellik, canlılık ve
pırıltıyla daima karşımızdadır. İnsanlar ölür, düşünceler zamanla
hafızadan silinir ama, eser ölmez.”

——————————————–

KONU: “AKILSIZ BAŞIN CEZASINI AYAKLAR ÇEKER.”

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“İşlerini
düşünerek, bir plâna göre düzenlemeyen insanlar, bir türlü olumlu bir
sonuca ulaşamaz, daima eksiklikler peşinde koşarlar. Bu yüzden çok
yorulur ve bunalırlar. Pek tabiî, neticede hep üzüntü çekerler.

Böyle
gereksiz yorgunluklara ve bunalımlara düşmemek için akıl ve düşünceyle
iş birliği etmek, onların aydınlattığı yoldan ilerlemek kendi
lehimizedir. Her şeyin bir anda olup bitmesini isteyen, aceleci
insanlar, bir şeye karar verdikleri anda, etraflıca düşünmeden apar
topar harekete geçerler. Birçok engelle karşılaştıkları zaman, bunları
zamanında hesap edememenin pişmanlığı içinde tekrar hareket ettikleri
noktaya dönerler. Böyle insanların hayatı, gereksiz çaba ve
yorgunluklarla tükenir gider.

Pek tabiîdir ki, her şeyin başarılması
için izlenmesi gereken doğru ve ideal yollar vardır. Harekete geçmeden
önce, bu yolu bulabilmek çok önemlidir. Bu da aklın kutsal ışığı
sayesinde mümkündür.

Birçokları, olaylar ve gerçekler karşısında
mantıktan çok his ve heyecanlarıyla hareket ederler. Acı kayıplara
uğrayıp, sonunda pişman olanlar, hep bu şekilde davranan, aklın
kılavuzluğuna başvurmayan kimselerdir.

Şu halde; birtakım
kırgınlıklara, bunalımlara, kötü durumlara düşmemek, bizi ruhen ve
bedenen yoracak kayıplara uğramamak için, yapmaya karar verdiğimiz
işler üzerinde ilk önce düşünme yoluna girmemiz gerekir. Bu da, basit
bir düşünmeden çok, sistemli ve araştırıcı düşünme olmalıdır. İşlerinin
hatalı, eksik taraflarını düşünmeyen, zorlukları, ihtimalleri önceden
hesap etmeyen insanlar, daima amaçlarına ulaşamadan yorgun düşer.”

——————————————

KONU: “ANAMIN EKMEĞİNE KURU, AYRANINA DURU DEMEM.”

Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:

Bu
atasözündeki amaç, anamızın verdiklerini küçümsemememiz; ona sadakat ve
saygıyla bağlanmamız gerektiğini belirtmektir. Annelerinizin sizin için
ne büyük önem taşıdığını bilirsiniz. Buna göre sizin de en büyük
göreviniz; onu daima saymak ve sevmek, fedakarlıklarının değerini
bilmektir.

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“Analarımız bizim en değerli
varlıklarımızdır. Şüphesiz onlar, hayattaki en fedakâr sadık
dostlarımızdır. Bizim varlığımız, sağlığımız için canlarını seve seve
vermeğe hazırdırlar. Yemezler; yedirirler, giymezler; giydirirler. En
büyük istekleri bizim başarılı, sağlıklı ve mutlu olmamızdır. Buna
karşılık biz de analarımıza ölmez sevgi bağlarıyla bağlıyız. Varlığımız
ancak onlarla bir bütün meydana getirir.

Bizi hayata getiren,
yaşamayı, gülmeyi, erdemi, sevgiyi ve bütün insanca şeyleri öğreten
analarımızdır. Sevginin ilk ve içten şeklini onlardan öğreniriz. Hayata
bağlanmamız, insanlığı sevmemiz hep onların sayesindedir. Ana ile çocuk
arasındaki bu bağ ve sevgi, şüphesiz kutsal bir anlama sahiptir.
Fedakârlığı ödenemeyecek kadar büyük olan bu kutsal varlıklara karşı
bizim de birçok görevlerimiz vardır; onları sevgilerin-en derin ve en
ölmezi ile sevmek, saymak bu görevlerin başında gelir. Analarımız bizim
içten inanç kaynağımızdır. Onların yaptığı her şey bizim iyiliğimiz
içindir. Onlara karşı çıkmak, isteklerini yerine getirmemek, kalplerini
kırmak günahların en büyüğüdür; affedilmez bir nankörlüktür.
Verdiklerini küçümsemek, kusurlu bulmak aslında kendimizi küçümsemek
demektir.

Şunu unutmamalıyız ki, onların kendi şartları içinde verdikleri, yaptıkları her şey kendi iyiliğimiz ve mutluluğumuz içindir.”

—————————————-

KONU: “ATBULUNUR, MEYDAN BULUNMAZ. MEYDAN BULUNUR ATBULUNMAZ.”

Ana fikir: Birbirini tamamlayan şeyleri bir araya getirmek her zaman mümkün değildir.

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“Doğumdan
ölüme kadar ömrümüz, daimî bir çaba ve çırpınma içinde geçer. Genel
zaafımız, sürekli olarak bir şey istemek, ihtiyaç duymak ve
arzuladığımız şeylerin tümüne kavuşamamaktır. Bütün çırpınmalarımıza
rağmen, ihtiyaçlarımız hiçbir zaman bitmez. Bir isteğimizi yerine
getirdiğimiz anda bir başkasının telâşına kapılırız; sonra yine bir
koşuşmadır başlar.

Galiba insanın kaderi hep çabalamak ve bir
şeylerin peşinde koşmak. Bu, ona bir bakıma zevk de verir, eziyet de…
Geçenlerde, her zaman alışveriş ettiğim bir kırtasiyeciye,
ihtiyaçlarımın hiç bitmediğinden şikâyet etmiştim. Oda bana şu sözü
söylemişti: “İhtiyaçlar ancak ölümle biter:” Bu söz bana çok anlamlı
geldi, üzerinde uzun uzun düşündüm. Belki de yaşamak denen şey, hep bir
şeylere ihtiyaç duymak… Bir düzen kuramadığımızdan, eksikliklerden,
iki yakamızın bir araya gelmeyişinden yakınmadan önce, Pollyana gibi
kendi kendimize bir felsefe yaratırsak, sızlanmalarımızın yerini belki
de tükenmez bir mücadele gücü alır. Yaşamak mademki hep değişik şeylere
ihtiyaç duymaktır, o halde ihtiyaç duyduğumuz nispette yaşıyoruz
demektir. Ne dersiniz?”

—————————————

KONU: “ATILAN OK GERİ DÖNMEZ.”

Ana fikir: İlk adımı atarken ihtiyatlı olmak gerekir.

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“Konuşurken
veya bir davranışta bulunurken İhtiyatı elden bırakmamak gerekir.
Düşünmeden söylediğimiz bir söz, yaptığımız bir hareket bizi
giderilmesi imkânsız hatalara düşürebilir. O zaman pişmanlık da fayda
vermez. Olan olmuş, söylenen söylenmiştir bir kere… Her işte başarılı
olmanın ön koşulu, doğru olanı yapmayı bilmektir. Bizi tanıyan veya
tanımayan bir çevrede herhangi bir davranışta bulunmadan veya söze
girişmeden önce, çok düşünmek ve isabetli davranmak gerekir.
Davranışlar veya sözler kişiliğin aynası olarak kabul edilirse, bir
hususta düşüncesizce yapılan kontrolsüz atılışların bizi ne kadar
olumsuz tanıtacağı unutulmamalıdır. Olgun insan, harekete geçmeden önce
iyice düşünen, davranışlarını kontrol etmesini, sözünü ölçüp tartmasını
bilen, yerine, zamanına göre konuşabilen, yeteneklerine göre adım atan
kimsedir.”

——————————————

KONU: “AYAĞINI YORGANINA GÖRE UZAT.”

Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:

Açıklamamızın
amacı; masraflarımızın ve yatırımlarımızın gücümüz ölçüsünde olması
gerektiğidir. Buna göre şöyle bir düşünce düzeni kurabilirsiniz:

1 – Parasını idare etmeyi bilmeyen insanların uğrayacağı güç

durumlar açıklanabilir.

2 – Yetişkin insanlar, para harcama eğilimleri yönünden ele

alınıp incelenebilir.

3 – Konuyla ilgili örnekler verilebilir.

4 – Para harcama konusunda bilinçli kişilerin durumu anlatıla-

bilir.

5 – Fikir ve görüşlerin derlenmesi, sonuç.

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“Bazı
insanlar vardır; kendi güçlerini ve maddî durumlarını gerektiği şekilde
değerlendiremezler. Yani, kendi kendilerine karşı bir çeşit
vurdumduymazlık içindedirler. Nerden geldiğini düşünmeden ölçüsüz
yatırımlarda bulunur, har vurup harman savururlar. Tabii ki, böyle
düşüncesiz hareketler yüzünden sonunda yine kendileri zarar görürler.
“Ayağını yorganına göre uzat” sözü böyle ölçüsüzlüklerde bulunan
insanlara uyarı niteliğinde söylenir.

Hayatı anlamış, olgun bk
insan, böyle pişmanlık verici durumlara düşmemek için önce kendini
tanır, maddî durumunu değerlendirir, sınırlar. Varlığının bilincine
varmak insanı gereksiz hareketlerden ve ölçüsüzlüklerden alıkoyar.

Anlaşılıyor
ki, herkesin maddi sıkıntılardan korunması kendi elindedir. Herkes
gönlünce birçok şeye sahip olmak ister. Ama akıllı bir insan gereksiz
ve aşırı isteklerden sakınır. Yapılması, kendi kudreti ve şartları
içinde mümkün olan şeylere yönelir. Kudretiyle – isteklerini, geliriyle
– giderini ayarlayabilen bir kimse ölçüsüzlüklerin kurbanı olmaktan
uzaktır.

—————————————-

KONU: “AZICIK AŞIM,KAYGISIZ BAŞIM.”

Açıktama Yapmak İçin İzlenecek Yol:

Açıklamamızın
amacı, insanın elindeki az şeyle mutlu olabileceğidir. Elindekilerle
yetinmeyen, hep büyük şeyler isteyen, birçok şeye sahip olmak için
çabalayan insanları düşününüz. Gerek zorluk ve engellerden, gerekse
hayatın kendisinden yakınır dururlar; hep sıkıntı içindedirler.

Buna göre yazıda, aşağıdaki hususlar vurgulanabilir:

1 – İhtiras yönünden insan karakteri;

2 – Çok şeye sahip olmak için gerekli çabalar, zorluklar ve sı

kıntılar;

3 – Elindekiyle yetinmenin faydası;

4 – Sonuç veya ders.

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“İnsanoğlunun
büyüktedir gözü hep. Elinde bulunanlarla yetinmeyi bilmez; gönlünce
birçok şeye sahip olmak ister. İstekler, başka istekleri doğurur ve
insan ihtiyaç denizi içinde çırpınır durur. Oturduğu yerde sadece
birçok şey isteyip kıvranan insanlar yanında, bu yolda çaba gösterenler
de vardır. Bu çaba, ilhamını gereksiz tutkulardan almadığı zaman insanı
mutluluğa ***ürme yönünde faydalı olabilir. Ama insanın gözünü karartan
bir tutku söz konusu olduğu zaman, kişi sonsuz mutsuzluğa sürükleniyor
demektir.

Türlü nedenler dolayısıyla içinde bulunduğumuz şartlan
aşamadığımız zaman gereksiz bir açgözlülükle kudretimiz dışında olan
şeylerin hayaline kapılıp huzurumuzu bozmamalıyız. Çabalarımızın
sonunda elde ettiğimiz şeylerle mutlu olabiliyorsak daha büyük şeylere
de lâyığız demektir.

Büyük şeylerin sıkıntısı büyük olur derler. Bu
sıkıntılara katlanacak durumda değilsek, niçin gözümüz yükseklerde
olsun? Mücadele gerektirmeyen basit ve gösterişsiz bir yaşantı en büyük
parçayı elde etme yolunda yapılan didişmelerden daha rahattır.”

KONU: “BAKARSANBAĞ, BAKMAZSAN DAĞ OLUK”

Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:

Açıklamamızın
amacı, her şeyin beğenilir niteliklere sahip olması için bakımın
gerekli olduğudur. Özel eşyalarınıza bile dikkat ve bakım
göstermediğiniz sürece onların harap olması pek doğaldır. Buna göre
şöyle bir düşünce düzeni kurabilirsiniz:

1 – Bakılmayan şeylerin harap olmaya mahkûm oluşları;

2 – Beğenilir ve göz alıcı durumda olmak için bakımın gerekliliği;

3 – Tutumlu insanların karakteri;

4 – Sonuç.

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“Çoğu
zaman elimizdekilerin kıymetini bilmeyiz. İlgisizlik ve kayıtsızlıkla
onları harap olmaya terk ederiz. Sonra, darmadağın, perişan bir görünüm
karşısında kaldığımız zaman da üzülür ve pişmanlık duyarız.

“Sahip
olma” duygusu kuvvetli olan insanlar, ellerindekilerin kıymetini daima
bilirler. Malını koruyabilmesi, insanı insan yapan özelliklerden
biridir. Babadan kalma eski bir ev düşünelim; kayıtsızlığımıza kurban
olduğu takdirde sonu viran olup yıkılmaktır. Böyle bir evi devamlı
olarak onarır ve korursak, sonunda emeklerimizin karşılığı olan şirin
ve güzel bir evle karşılaşırız. İnsan ilgisi, irade ve çabası, isterse
çirkini güzel yapar. İlgisizlik ve ihmalinse, en üstün güzellikleri
dahi yok edeceği unutulmamalıdır.

Elimizdekilerin kıymetini bilmeyi,
onları korumayı, değerlendirmeyi, çocukluğumuzda öğrenmemiz gerekir. Bu
öğrenim bizde kökleştiği, karakterimizin bir parçası olduğu zaman
elimizin altında olan her şey iyiye, güzele, mükemmele ulaşacaktır.”

—————————————-

KONU: “BAŞBAŞA VERMEYİNCE TAŞ YERİNDEN KALKMAZ.

Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:

Açıklamamızın
amacı; büyük işlerin başarılması, zorlukların yenilmesi için insanlar
arasında birliğin gerekli olduğudur. Özel ve sosyal hayatta birliğin
sağladığı faydaları düşünerek şu şekilde bir düşünce düzeni
kurabilirsiniz:

1 – Hayatta yalnız olan insanların başarı dereceleri;

2 – İnsanların her işte birlik olmalarının ve birbirlerine fikir danışmalarının faydalan;

3 – Konu ile ilgili örnekler verilebilir;

4 – Sonuç.

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“İnsanlar
arasında birliğin ve dayanışmanın iş başarma ve mutlu olma yolunda
gerekli olduğuna inanan atalarımız “Bir elin nesi; iki elin sesi”
demişler. Hayatın zorlukları ve doğal olaylar karşısında tek insan âciz
ve kudretsizdir; silinmeye mahkûmdur. Başkalarından uzaklaşan, yalnız
kendilerine inanan insanların daima yenilgiye uğrayışları bu gerçeği
ispatlamak için yeterlidir.

Yaşamak, zorlukları yenmek, başarı
yolunda mesafe kazanabilmek için insanların birbirlerinin güçlerine,
fikir ve düşüncelerine ihtiyaçları vardır. Birinin düşünce ve
görüşlerinin tükendiği yerde, diğerinin zekâsı ve buluşları sonuca
ulaşmada yararlı olabilir. Birlik olunan yerde ele alınan işlerin
başarı yolları daha doğru ve sağlam olarak bulunabilir; çalışma düzeni
daha sağlam bir şekilde kurulabilir. Fikir ve görüş çatışmaları dahi,
gerçeğin ortaya çıkmasına yardım eder.

Bütün girişim ve
atılımlarımızda, daima bizden daha tecrübeli olanların fikir ve
görüşlerine, yardımlarına başvuralım. Birliğin güçlü ahenginden
ayrılmayalım.”

——————————————-

KONU: “DAĞ NE KADAR YÜCE OLSA, YOL ONUN ÜSTÜNDEN AŞAR”

Ana fikir: Aşılamayacak engel yoktur. Yolunu bilen her güçlüğü yener.

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“Bize
ilk bakışta çok zor görünen işlere başladığımız zaman karşımıza çıkan
engeller, hemen yılgınlığa kapılmamıza sebep olur; azmimiz yavaş yavaş
kuvvetini kaybeder, dizlerimizin dermanı kesilir. Bir sonuç alamamanın
verdiği manevî yorgunlukla çöker kalırız.

Azmin elinden kurtuluş olmaz derler. Pek doğru olan bu söz, hayat mücadelemizde asla vazgeçmeyeceğimiz bir kılavuz olmalıdır.

İnsan,
davasına inanmalı, azmi hiçbir zaman elden bırakmamalıdır. Plânsız bir
mücadele, insana hayal kırıklıklarından başka bir şey vermez. Her şeyde
olduğu gibi hedefe ulaşmak için yapılan yol tayinlerinde de aklı ve
mantığı kullanmak gerekir.

Engeller, azimli insanları başarı yolunda
kamçılayan manevî güçlerdir. Bunlar ilk bakışta ne kadar korkunç
görünürlerse görünsünler, sağlam bir mantığın, kuvvetli ve inanılmış
bir davanın, çelik gibi bir irade ve bükülmez azmin hedefe ulaşmasını
kös tekleyemezler. O halde, önce ne istediğimizi, ne yapmamız
gerektiğini bilelim. Sonra, bilgi, irade, azim ve cesaretimize
güvenelim. Başarı er geç bizim olacaktır.”

——————————————–

KONU: “DAMLAYA DAMLAYA G** OLUR, DAMLACIKTAN SEL OLUR.”

Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:

Açıklamamızın amacı, tasarrufun insana büyük faydalar sağlayacağıdır. Buna göre, şöyle bir düşünce düzeni kurabilirsiniz:

1 – Tasarrufun tanımı;

2 – Tasarrufun insana sağlayacağı faydalar;

3 – Konuyla ilgili örnekler;

4 – Sonuç.

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“Tasarruf,
maddenin değerini bilme; onu yerinde ve zamanına göre kullanabilme, bir
tedbir vasıtası olarak değerlendirebilme demektir. Hayatta maddî
bunalımlara düşmemek için tasarrufa ihtiyaç vardır. Herkes gelirinin
bir kısmını zorunlu yerlere harcadıktan sonra, geri kalan bölümünü,
gelecekte düşebileceği kötü durumlar veya birtakım ideallerinin
gerçekleşmesi için biriktirmelidir.

Tasarruf, meyvesini zamanla
verir. Bugünden azar azar, karınca kararınca biriktirdiğimiz paralar
bir gün bizi şaşırtan, bazı maddî arzularımızı gerçekleştirecek kadar
büyük bir yekûn oluşturur. Tasarruf yapan herkes, sonunda böyle
mutluluk verici bir sonuca kavuşur. Böylece, insanın isteklerine
kavuşabilmesinin bir bakıma elinde olduğu anlaşılır. Tasarruf yapan
kimseler tedbirli kimselerdir; önceden hazırlıklı oldukları için güç
duruma düşmezler. Bir köşede birikmiş paraları, her zaman onların
yardımcısı, desteği ve huzur kaynağıdır.

İnsanoğlu tasarrufa
çocuklukta alışmalıdır. Kendi ihtiyaçlarını tasarruflarıyla almaya
çalışan çocuklar, en güzel alışkanlıklardan birini elde etmiş olurlar.
Tasarruf varlığın garantisidir.”

——————————————–

KONU: “DEVE BOYNUZ UMARKEN KULAKTAN OLMUŞ.”

Ana fikir: Hakkından fazlasına tamah edenler ellerindekini de kaybederler.

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“İnsanda
yükselmek, büyük başarılara ulaşmak için azim ve ihtiras olmalı; her
yerde, her zaman hak için mücadele etmesini bilmeli. Ancak insan,
ihtiraslarına hakim olmasını da öğrenmeli. Haktan ötesini istememeli.
Lâyık olduğu hakka razı olmak, iyi yetişmiş, olgun ve erdemli
insanların meziyetidir. Bazı insanların türlü felâketlere, kayıplara
uğramalarının sebebi; aç gözlü olmaları, eldekiyle yetinmeyi
bilmemeleridir. Bu insanlara hadlerini bilmeyenler de diyebiliriz.
Çünkü, tok gözlü olmamanın kötü bir huy olduğunun farkında bile
değillerdir. Bunlarda maddeye karşı tükenmez bir iştah vardır; doymak
bilmeyen bir açgözlülükle gözleri daima yukarıda ve çoktadır. Hayatı
bir çeşit kumar masası olarak kabul ederler. Daima daha fazla kazanmak
için akıl ve mantık dışında hareket etmeyi bir alışkanlık haline
getirirler. Tabii, şansları her zaman umdukları gibi yaver gitmez; çoğu
kez, kazanacakları yerde ellerindekini kaybederler. Çok zaman farkına
varmadan ihtiraslarını doyurmak için her şeye boyun eğerler. Sonunda
zavallı ve yoksul bir duruma düşerler. Yanlış tutumları yüzünden kimse
tarafından sevilip sayılmadıkları için yapayalnız kalırlar. Dostsuz ve
sevgisiz kalmak kayıpların en büyüğüdür.

O halde, hayatımız boyunca
birtakım zararlara, zor ve gülünç durumlara düşmemek için kanaatkar
olmasını bilmeliyiz. Akla ve mantığa aldırmayıp, sadece ihtiraslarımızı
doyurmak için kumar oynarcasına, gücümüz dışında yatırımlar yapmaya
kalkışmak bize hayal kırıklığından başka bir şey kazandırmaz.”

———————————————

KONU: “DÎLİM, GİYDİRİR BANA KİLİM.”

Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:

Açıklamanızın
amacı; gereksiz konuşmaların, gevezeliklerin insanı daima güç duruma
soktuğu olmalıdır. Çevrenizde, gevezelikleriyle size bıkkınlık veren
insanlar üzerinde düşünün. Buna göre düşünce düzeninizi şöyle
kurabilirsiniz:

1 – Olaylar karşısında gereksiz konuşmaların, heyecansal

tepkilere dayanan çıkışların zararları;

2 – Sırasında, sükûtun altın değerinde olması;

3 – Sonuç.

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“İnsanoğlunun
çektiği dili belasıdır derler. Susmayı gerektiren yerlerde susmamak,
olumlu olumsuz heyecan gösterileri yapmak, yerli yersiz müdahalelerde
bulunmak birçok kayıplara sebep olur. “Söz gümüşse sükût altındır”
derler. Her ne kadar insan altta kalmamak çabasında ise de, bazı
durumlarda dilini tutabilmek, konuşmaktan çok daha değerli ve
yerindedir. Bilhassa heyecan ve öfke anlarında zapt edilmesi gereken
bir organdır dil. Küçük bir gevşeklik anı, onarılmaz hataların
yapılmasına yol açar. Bir kere söylenilen söz geri alınmaz ve yaptığı
hasar kolay kolay onarılamaz. İnsanın dilini tutabilmesi, bir bakıma
iradesine hâkim olabilmesi demektir. Özel hayatımızda birtakım nedenler
yüzünden haksızlıklara uğrayabilir, umulmadık durumlarla karşı karşıya
kalabiliriz. Böyle durumlarda hemen paniğe kapılıp itibarımızı
sarsmaktan, çevremizde olumsuz bir etki bırakmaktan sakınmalıyız.
Gücümüzü heyecan tepkilerimizin ifadesi olan konuşmalara bağladığımız
sürece hatalara ve yanılgılara uğramaktan, güç durumlara düşmekten
kendimizi kurtaramayız.

Böyle, sonradan pişmanlık verecek güç
durumlara düşmemek için, olaylara hâkim olabilecek bir olgunluğa ve
irade kuvvetine sahip bulunmak gerekir. Heyecanlarımızı,
tatminsizliklerimizi dışa vurmamak her zaman bizim lehimizedir. Çevrede
itibar ve saygı gören insanlar, az, öz ve yerinde konuşan kimselerdir.”

———————————————

KONU: “DEVEYİ YARDAN UÇURAN BİR TUTAM OTTUR.”

Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:

Açıklamanızın
amacı, kaprislerimizin ve küçük çıkarlarımızın bizi felâkete
sürükleyebileceği olmalıdır. Buna göre düşünce düzeninizi şöyle
kurabilirsiniz:

1 – İnsan karakterinin zayıf yönleri;

2 – Birçok yıkımlara sebep olan kapris ve zaaflar;

3 – İra**** ve erdemli kimselerin kazancı;

4 – Sonuç.

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“İnsanoğlu
bütün gücüne, kudretine ve iradesine rağmen zaman zaman yersiz
isteklere ve zaaflara düşmekten kendini alı-koyamayan bir varlıktır.
Ruhumuzun derinliklerinde, doldurulamayan nice boşluklar, karanlık
taraflar vardır. İnsan, bunların pençesine düşmeye görsün; bir anda
yanlış eğilimlerinin ve zaaflarının kurbanı olur. Küçük çıkarlarını
tatmin etmek isterken çok büyük kayıplara uğrar. Toplum içindeki
saygınlığını ve seçkin yerini kaybediverir. Basit çıkarları ve
kaprisleri uğruna hayatları mahvolmuş nice insanlar vardır.

Hayatımızın
her anında hislerimizin ve kaprislerimizin esiri olmaktan kurtulmak
için aklın bilinçli kılavuzluğu altında eğitimin, iradenin ve vicdanın
kurtarıcı ışığına sığınmalı, basit çıkarlara kapılarak hem kendimize
hem de topluma zararlı olmaktan sakınmalıyız.

Sağlam karakterli, güçlü kişiler, olgun davranmaktan vazgeçmeyen, zayıf anlarının esiri olmayan insanlardır.”

——————————————–

KONU: “DEVLET, ADAMA AYAĞI İLE GELMEZ.”

Ana fikir: Saadeti elde etmek için onu aramak ve elde etmek için çaba harcamak gerekir.

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“Ne
kötü bir huyumuz vardır; elimizi şakağımıza dayayıp başımızı havaya
kaldırarak mutlulukların hep gökten bir zembille inmesini bekleriz.
Ağzımızda hep tekdüze ve alışılagelmiş yakarışlar: “Ah bir piyango
çıksa da zengin olsam!”, “Ah, bir arabam olsa!”, “Ah, bir evim olsa!”,
“Ne olur sanki, müdürlük görevini bana verseler!”, veya “Nerde o sınavı
kazanacak şans bende?” v.s. Tabiî, zamanımız çaba harcamaktan çok hayal
kurmak ve yakarışla geçtiğinden, özel yaşayışımızda pek az bir ilerleme
kaydeder veya olduğumuz yerde duraklarız. Sonra, talihsizliklere ve
kadere bir yüklenmedir başlar. Hani, Allah da çalışmayan, gerekli
mücadeleyi yapmayan kulu kayırmaz. İnsan, bir mevki, bir mutluluk hayal
ediyorsa, oturmaktan veya olur olmaz, akılsızca bir mücadeleye
girişmeden önce, plânlı bir şekilde düşünmeli. Acaba kavuşmak istediği
şey nasıl bir mücadeleyi gerektiriyor? Amaca ulaşmak için izlenecek
yolu belirledikten sonra, ne kadar yorucu olursa olsun, hedefi bulmak
ve erişmek mümkündür. “Azmin elinden bir şey kurtulmaz” sözü, bunu özlü
bir şekilde ifade eder. Düşün, çalış, yıkılma, sonunda er geç isteğine
ulaşırsın. Yeter ki, iste… Ama bütün gücünü harcama pahasına da olsa
istemesini ve azmetmesini bil.”

——————————————–

KONU: “DİLSİZ DE OLSA KÂMİL BELLİ OLUR.”

Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:

Açıklamamızın
amacı, olgun insanların dış görünüşlerinden belli olduğunu
yansıtabilmektir. Düşünce düzenini şöyle kurabilirsiniz:

1 – Kâmil insanların kişilik ve özellikleri;

2 – Kâmil insanların çevredeki etkileri;

3 – Sonuç.

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“Kültürlü,
iyi eğitilmiş, olgun ve faziletli insanların kendilerine özgü bir
havaları vardır. Görünüşlerinde sanki yaşadıkları yılların ve
tecrübelerinin izlerini taşırlar. Akıllı, onurlu, saygıdeğer, ciddî ve
anlayışlı davranışlarıyla toplumdaki yerlerini sessiz sedasız
buluverirler. Varlıklarında, ruhen eğitilmiş olmanın davranışlara,
bakışlara kazandırdığı bir incelik ve başkalık vardır. Böyle insanları
nerede olsa ayırabilmek mümkündür. Gereksiz ve kaba davranışlardan,
asabîlikten, dengesizlikten, heyecanlardan uzaktırlar. Ruhî asaletleri
onlara ağırbaşlı bir görünüm kazandırır. Konuşmaları ve davranışlarıyla
kişiliklerini kabul ettirirler.

Demek oluyor ki, kâmil insan olma
yolunda gösterdiğimiz çabalar, sonunda bizi.üstün kişilikli, saygıdeğer
bir varlık haline getirir. Bu da en büyük kazançtır.”

——————————————-

KONU: “DOSTUNATTIĞI TAŞ, BAŞ YARMAZ.”

Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:

Açıklamamızın
amacı; dostlarımızın, bizim iyiliğimizi isteyen ve bunun için çalışan
yakınlarımız olduklarıdır. Buna göre düşünce düzenini şöyle
kurabilirsiniz:

1 – Dostluğun anlamı ve insan hayatındaki önemi;

2 – Dostlarımızın bizim iyiliğimiz yolunda gösterdikleri çabalar;

3 – Dostlarımıza karşı inancımız;

4 – Sonuç.

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“Dost,
kötü günlerimizde teselli ve şefkatine sığındığımız, mutluluklarımızı
paylaştığımız, ruhumuzun bütün sırlarını rahatlıkla açıklayabildiğimiz
insandır. O, en fazla ihtiyaç duyduğumuz vazgeçilmez, kutsal bir
varlıktır. Başımız darda kaldığı zaman koştuğumuz ilk yer onun
kapısıdır. O, bizi tamamlayan parçamız, devamımız demektir; onu
kendimizden ayıramayız. Dostumuz bizi en az kendimiz kadar kayırır.
Vefakâr ve fedakârdır.

Gönlümüzde ve düşüncelerimizde büyük bir yer
kaplayan dostumuz, daima bizim iyiliğimizi ister. Başarılarımızı
alkışlar, kötü bir davranışta bulunduğumuz zaman bizi uyarır, doğru
olanı gösterir. İyiliklerimizi över, kusurlarımızı gidermeye çalışır.
Ona olan inancımız sonsuzdur. Bu yüzden yüzümüze vurduğu gerçekler ne
kadar acı olsa, bizi incitmez. Hatalarımızı onarmaya, yanlışlarımızı
düzeltmeye yöneltir. Onun ışık tutan, tesellî eden varlığı; bizi
mükemmelliğe eriştirmek için tenkit eden kılavuzluğu sayesinde
kötülükleri yenmeye çalışırız. Ona karşı duyduğumuz saygı, derin ve
samimi inanç bizi moral çöküntüsünden kurtarır. Dolayısıyla, onun
gösterdiği yol bizi başarısızlığa değil, başarıya, mutsuzluğa değil,
mutluluğa ***ürür.

İyi niyeti, sevgiyi ve inancı hissetmek bizi güçlü kılar. Temenni e****m ki, bunun kaynağı olan dostlarımız eksik olmasın:”

——————————————-

KONU: “DUVARI NEM, İNSANI GAM YIKAR.”

Açıklama Yapmak İçin İzlenecek Yol:

Açıklamamızın
amacı; gereksiz üzüntülerin, tasaların insanı bir gün mahvedeceğini
yansıtmak olmalıdır. Düşünce düzenini şöyle kurabilirsiniz:

1 – Duvar ve nem, zarar ilişkisi yönünden incelenir;

2 – Gamın ne olduğu açıklanır;

3 – İnsan ve gam, zarar ilişkisi yönünden incelenir.

4 – Mutlu olmak için umutlu olmanın gerekliliği üzerinde duru-

lur.

5 – Fikir ve görüşler derlenerek sonuca varılır.

ÖRNEK ÇALIŞMA:

Kolay
kolay yıkılmaz etkisi bırakan kalın, güçlü duvarlar vardır; devamlı
rutubet ve nem sinsi sinsi içine işledi mi artık o duvar yıkılmaya ve
çökmeye mahkûmdur. Gam denilen gereksiz tasa ve üzüntüyü de, sinsi
sinsi insan vücudunu mahvetme niteliğiyle neme benzetebiliriz.
Gerçekten, karamsarlıkların tümü demek olan gam, insan ruhuna bir kere
yerleşti mi, yavaş yavaş kök salmaya ve bedeni hâkimiyeti altına almaya
başlar. Devamlı üzüntü ve ruhî mutsuzluk insan sağlığını mahveder;
onarılmaz moral çöküntüleri yaratır. Böyle bir ruh, birçok bedensel
hastalığın temelini oluşturur. Bu durumda insan yaşama gücünü kaybeder,
hayattan yavaş yavaş uzaklaşır. Ve sonunda, sinsi sinsi, içten içten
yıpranan, çürüyen bir vücut halinde hayatiyetini kaybeder.

Bu
dünyada her şey geçicidir. Bütün karamsarlıklar yersizdir. Kara
günlerin ve sıkıntıların sonu aydınlıktır. Olaylar karşısında hiçbir
zaman ümitsizliğe, karamsarlığa, bunalıma düşmemeli; ruhumuzu bir
karamsarlık ve üzüntü çölü haline getirmemeliyiz. Ümidini kaybetmeyen
insanlar mutluluğa hak kazanırlar.”

——————————————-

KONU: “DÜŞMAN KARINCA OLSA, KENDİNİ MERDANE TUT.

Ana fikir: Düşman ne kadar zayıf olursa olsun küçümsenmemelidir.

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“Ne
kadar güçlü ve mükemmel bir insan olursak olalım, tedbiri hiçbir zaman
elden bırakmamak gerekir. Çünkü, yakınımızda veya uzağımızda bizi
çekemeyenler, kuyumuzu kazmak isteyenler olacaktır. İyilerin ardında
uğursuz bir gölge g.b. sinsi kötülerin var oluşu, dünyanın olağan
hallerinden ve insanlığın kaderindendir. Çabalarımız, ideallerimiz ve
düşüncelerimizle bunu değiştiremeyiz.

Hayatta başarılı insan
olabilmek için her tür şanssızlığı, aksiliği hesaplamalı, her şeyi akıl
terazimizde ölçüp tartmalı, çevreye karşı daima uyanık durmalıyız. Ne
kadar iyi olursa olsun hiç kimse, “benim düşmanım yoktur” diye
övünemez. Sinsi emellerin, kara niyetlerin barınağı çok zaman
kesinlikle saptanamaz. Ayrıca, kendi seviye ve kuvvetimizin aşağısında
olan düşmanlarımızı küçümsememek gerekir. Düşmanın ve iftiranın büyüğü
küçüğü olmaz; insanı olmadık yerlerde, olmadık zamanlarda güç durumda
bırakabilir. O halde, başarı ve mutluluk yolunda sağlam ve azimli
adımlarla ilerlerken, gözlerimizi ideallerin ışığı kamaştırmamalı;
ilerlediğimiz yola ve yoldakilere dikkat etmek, başkalarının bizi
ezmelerine hiçbir şekilde fırsat vermemek başlıca prensibimiz
olmalıdır. Kuşkulandığımız ufak bir hareket, söz veya kişi karşısında
düşünmeli, tedbirli olmanın yollarını aramalıyız.”

KONU: “EDEBİ, EDEPSİZDEN ÖĞREN.”

Ana
fikir: Edepsizin hareketleri, bu tür davranışların çirkinliğini ve
yakışıksızlığını gözler önüne sererek edepli davranmanın yollarını
kendiliğinden öğretir.

ÖRNEK ÇALIŞMA:

“Bütün eğitim çabalarının,
toplum ve ahlâk yasalarının gayesi nedir? İnsanı faziletli, dürüst,
terbiyeli bir kişi olarak topluma kazandırmak, doğruya, güzele
yöneltmek… Aldığı eğitimi sindirmiş bir insan, neyin iyi, neyin kötü
olduğunu kolaylıkla ayırt edebilir. Terbiye görmemiş, ahlaken
eğitilmemiş kişiler kendi çaplarında birer zavallı oldukları gibi,
toplum için de birer yüz karasıdırlar. Onlar, sadece kendi duygularının
ve içgüdülerinin kanunlarına uyarlar. İşlerine gelmeyen durumlarda
kimseye aldırış etmeden türlü edepsizlikler yaparlar. Hatta zaman zaman
gülünç bir üstünlük kompleksine kapılan bu basit ve zavallı
kişiler,kendilerini oldukları gibi görmeyi bir türlü beceremezler. Ne
derece iğrenç ve çirkin hallere düştüklerini bir kavrayabilseler!

Toplumun
örf, âdet ve geleneklerine ters düşen, ahlâk kavramlarıyla bağdaşmayan,
insanî duyguları yaralayan bu tür davranışlar, bütün his ve vicdan
sahibi insanlar tarafından kınanır ve kabul edilemez bulunur. Kendi
şahsî çıkarları uğruna başkalarına haksızlık eden, bu amaçla her türlü
yalan ve hileye başvuranların korkunç gayretleri karşısında aklı
başında hangi insan “edepsizlik ve haksızlık etmenin aşağılaştırıcı bir
durum” olduğunu düşünüp de buna tepki göstermez! Toplum içinde
şirretlik ve saygısızlık eden insanların hali hangimizde küçümseme
duygusu uyandırmaz? Hangimizi toplum kurallarına uyma yolunda dolaylı
olarak uyarmaz? Erdemli insan, bayağı insanların çirkin
davranışlarından kendine bir ibret ve tecrübe payı çıkaran kimsedir.”

Kategoriler:Genel
  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. No trackbacks yet.

Yorum bırakın